Üniversite Sıralamaları Ne İşe Yarıyor?

Son yirmi yılda ortaya çıkan ve en ünlüleri Times Higher Education (THE) ve Quacquarelli Symonds (QS) olan üniversite sıralamaları, yükseköğretim dünyasında etkili bir güç haline geldi. Öğrenciler üniversite tercihlerini yaparken bu sıralamaları rehber alabiliyorlar. Kurumların prestiji için sıralamalar bir gösterge olarak kabul ediliyor. Pek çok devlet kurumu da, örneğin Türkiye’de YÖK, sıralamaları dikkate alarak düzenlemeler yapıyor. Üniversiteler, sıralamalarda yukarı çıkabilmek için stratejiler geliştiriyor. Ancak bu kadar etkili olan bir sistemin temellerine bakıldığında, sıkça şu soruyla karşılaşıyoruz: Sıralamalar gerçekten neyi ölçüyor, ne işe yarıyor?

Kısaca söylemek gerekirse, sıralama sistemleri üniversitelerin performanslarını araştırma etkisi, eğitim kalitesi, uluslararası görünürlük ve kaynak yönetimi gibi metrikler üzerinden ölçtüğünü iddia ediyor. Bunun için atıf sayıları, akademik anketler, öğrenci-öğretim üyesi oranları, uluslararası öğrenci ve akademisyen oranları gibi verilerden yararlanıyor. Ortaya çıkan genel bir ortalama skor kullanılarak katılan tüm üniversiteler sıralanıyor.

Üniversitelerin Başarısını “Sokak Lambasının Altında” Aramak

Sıralamalar, daha iyi ölçütlerin yokluğunda, yetersizlikleri, metodolojik sorunları bilindiği halde zorunlu olarak başvurulan kaynaklar. Daha iyi bir ölçüt olmadığında mevcut olana başvurmak aslında pek çok küresel olgu için geçerli. Örneğin kişi başına düşen milli gelir gerçekten refahı ölçmekte yetersiz ama özellikle ülkeler arası karşılaştırmalarda geçerli kabul edilen bir ölçek. Çünkü çok karmaşık konuları, küresel ölçekte standartlaştırmak güç bir iş, belki bazen mümkün değil. Üniversite sıralamalarını da böyle bir sistem olarak düşünmek mümkün. Üniversite eğitimi tek bir skora indirilemeyecek kadar karmaşık ve çeşitlilik barındıran bir olgu. Ancak illa ki kurumları karşılaştırmak gerekiyorsa, hem de küresel ölçekte, sıralama sistemlerine gerek duyuluyor.

Bu durumu “sokak lambası etkisi”yle de açıklamak mümkün. “Sokak lambası etkisi” şu: insanlar bir problemi çözmek veya bir şeyi bulmak için en kolay ulaşılabilir verilere odaklanma eğilimindedir. Oysa gerekli olan bilgi veya çözüm başka bir yerde bulunuyor olabilir. Bu terim, bir adamın karanlık bir otoparkta kaybettiği cüzdanını sokak lambasının altında aradığı mizahi hikayeden geliyor. Hikayeye göre adam, neden cüzdanını orada aradığını soran polise şu yanıtı verir: "Çünkü ışık burada." Bu metafor, bilimsel araştırmadan politika yapımına kadar birçok alanda, yalnızca erişilebilir veya kolay ölçülebilir şeylere odaklanmanın, gerçek çözümden uzaklaşmaya neden olabileceğini anlatıyor.

Üniversitelerin başarısını ölçmek oldukça karmaşık bir iştir. Bir üniversiteyi sadece yayınladığı makaleler, makalelerin aldığı atıflar, öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı, anket sonuçlarına göre “saygınlık” gibi ölçütlerle değerlendirmek oldukça sınırlı bir değerlendirmedir. Üniversitelerin topluma yaptığı katkılar, gençler için sunduğu özgürlük ortamı ve bunun bulunulan ülkenin bağlamındaki değeri, mezunlarının uzun vadeli etkisi, araştırmalarının gerçek dünyadaki sonuçları gibi faktörler sıralama sistemlerinin kullandığı metriklerin ötesine geçer. Bu tür değerleri ölçmek çok daha zordur. O nedenle, kolayca erişilebilen ve dahası standartlaştırılabildiği iddia edilebilen metrikler dikkate alınır. Yükseköğretim politikaları alanında öncü bir isim olan Ellen Hazelkorn -aynı zamanda İrlanda'daki Technological University Dublin'de Emeritus Profesör unvanına sahip- üniversite sıralaması konusunu en eleştirel şekilde ele alanlardan biri. Bir yazısında, 2019’da dünyada yaklaşık 18.000 üniversite olduğuna, dolayısıyla top-500 arasında olan üniversitelerin her durumda tüm kurumların %3’üne karşılık geldiğine dikkat çekiyor. Binlerce üniversite sıralamalara katılmıyor bile. Hazelkorn aynı yazısında sıralamaların popüleritesinin çoğunlukla basit olmalarından kaynaklandığını, bunun aynı zamanda en önemli eleştiri sebebi olduğunu belirtiyor.

Sıralama sistemlerine yöneltilen özellikle yöntemsel eleştirilerin ışığında, bazı üniversiteler sıralamalara katılımlarını yeniden değerlendiriyor. Örneğin, Hollanda'daki Utrecht Üniversitesi, 2023 yılında Times Higher Education (THE) Dünya Üniversite Sıralaması'na veri sağlamama kararı aldı. Üniversite, sıralamaların skor ve rekabete çok fazla vurgu yaptığını ve bunun yerine işbirliğine odaklanmak istediklerini belirtti. Ayrıca, bir üniversitenin tüm farklı programları ve disiplinleriyle kalitesini tek bir sayıyla ifade etmenin neredeyse imkansız olduğunu vurguladılar. Bu kararı aldığında Utrecht, top-100 arasında bir üniversiteydi.

Sonuç: Daha İyisi Olana Kadar...

Üniversite sıralamaları, hem metodolojik hem de kavramsal sınırlılıklarına rağmen, eldeki en pratik araçlardan biri olmaya devam ediyor. Ancak bu sıralamaları kullanırken, onların sınırlılıklarını anlamalı ve sonuçlarını eleştirel bir gözle değerlendirmeliyiz. Bu sıralama sonuçlarını o veya bu şekilde kullananlar da, aslında sokak lambası etkisiyle hareket ettiklerini fark etmeli. Zor bir iş olsa da, üniversiteler yalnızca ışık altında ölçülenlerle değil, karanlıkta keşfedilmesi gerekenlerle de değerlendirilmelidir.

Previous
Previous

Yapay Zekâ Daha Az İş mi Getirecek, Yoksa Daha Fazla “Boş İş” mi?

Next
Next

Türkiye’de 7 Milyon Üniversite Öğrencisi Var mı?