Yapay Zekâ Daha Az İş mi Getirecek, Yoksa Daha Fazla “Boş İş” mi?
Daha önce sayfamın İngilizce blog bölümünde yayınladığım bu yazıyı Türkçeye çevirerek ve biraz da genişleterek paylaşıyorum.
Yapay zekâ ve otomasyonun yükselişi önemli bir tartışmayı beraberinde getirdi: Bu teknolojiler var olan pek çok işi ortadan kaldırıp kitlesel işsizliğe mi yol açacak, yoksa işleri yeni bir forma mı dönüştürecek? Bu tartışma genellikle işlerin işlevsel bir perspektiften ele alınmasına dayanıyor—yani işlerin belirli ihtiyaçları karşılamak için var olduğu ve bu ihtiyaçlar yapay zekâ tarafından giderildiğinde o işlere artık gerek kalmayacağı varsayılıyor. Peki bu varsayım gerçekten doğru mu? İşler gerçekten ihtiyaçları karşılamak için mi var?
Türkçeye “Tırışkadan İşler” diye çevrilen, benim “Boş İşler” demeyi tercih edeceğim “Bullshit Jobs” kitabının yazarı antropolog David Graeber, işlerin işlevsellik uğruna var olduğu görüşüne katılmazdı sanırım. Zira ona göre işler çoğu zaman bir zorunluluktan değil, güç sistemlerini ayakta tutmak ve ekonomik üretkenlik illüzyonu yaratmak için oluşturuluyor.
Aslında, teknolojinin işleri ortadan kaldırmasıyla ilgili tartışma yeni değil. Graeber’in Boş İşler kitabında belirttiği gibi, John Maynard Keynes, 1930 yılında, yüzyılın sonuna gelindiğinde teknolojinin yeterince gelişeceğini ve İngiltere ya da ABD gibi ülkelerde haftada sadece 15 saat çalışmanın mümkün olacağını öngörmüştü. Teknolojik açıdan bakıldığında, bunu gerçekleştirmek mümkün olabilirdi. Ancak 2025 yılı itibarıyla hâlâ 15 saatlik çalışma haftasına ulaşmış değiliz. Keynes’in iyimserliğinden de oldukça uzağız. Graeber’e göre modern ekonomiler, teknolojik ilerlemeleri insan emeğini azaltmak için kullanmak yerine, hiçbir anlamı olmayan işlerin çoğalmasına yol açtı. Graeber’in “boş işler” (bullshit jobs) dediği bu tür işler, toplum için gerçekten gerekli olmayan ancak sistemdeki verimsizlikler ve politik yapılar nedeniyle var olmaya devam eden işlerden oluşuyor.
Örneğin, Graeber’in sıklıkla verdiği örneklerden bazıları kurumsal avukatlar ve halkla ilişkiler danışmanları. (Beni suçlamayın, bu örnekleri veren Graeber). Ona göre bu işlerin toplum için bir gereklilik taşıdığı söylenemez (yani “boş işler”); ancak yine de milyonlarca insan bu işlerde çalışmaya devam ediyor.
Graeber’in yaklaşımı snob bir tavır olarak görülmemeli. Yani kendi mesleğini daha anlamlı görüp, diğer meslekleri küçümsediği düşünülmemeli. Eğer fikirlerini daha iyi anlamak isterseniz, kendisinin anarşist bir düşünür ve Occupy Wall Street hareketinin önde gelen isimlerinden biri olduğunu bilmek önemli olabilir. Graeber, bazı işlerin anlamsız olduğuna dair iddialarını, doğrudan o işlerde çalışan insanların kendi deneyimlerine dayandırıyor. Bu durumu bir çeşit “psikolojik şiddet” olarak tanımlıyor—çünkü insanlar, toplum için hiçbir anlamı olmadığını düşündükleri işlerde çalışmak zorunda bırakılıyorlar.
Bu söylemler bana Sisifos’u anımsatıyor. Yunan mitolojisinde Sisifos, tanrıları kandırdığı için sonsuz bir cezaya çarptırılmıştı. Hades tarafından, devasa bir kayayı bir dağın tepesine itmeye mahkûm edildi. Ancak her seferinde, tam zirveye ulaşacakken kaya aşağı yuvarlanıyor ve Sisifos tekrar baştan başlamak zorunda kalıyordu. Bu mit, sonsuz, anlamsız emek kavramının en güçlü temsillerinden biri. Dolayısıyla şöyle düşünüyorum: Modern ekonomiler, insanlara anlamlı bir yaşam sunmak yerine, gerçek bir ihtiyacı karşılamayan işlerle onları meşgul etmeye mi çalışıyor? Eğer Graeber haklıysa, insanlık kitleler halinde modern zamanın Sisifosları haline gelmiş olabilir.
Peki Graeber’e göre bu “boş işler” neden var?
Graeber şöyle yanıt veriyor: “Bu sorunun yanıtı ekonomik değil; ahlaki ve politiktir. Yönetici sınıf, boş zamanı olan mutlu ve üretken bir toplumun büyük bir tehdit oluşturduğunu fark etti.” Yani kapitalist sistem yalnızca toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için iş yaratmaz. Aynı zamanda insanları kontrol altında tutmak, bir amaç hissi vermek ve üretkenlik illüzyonu yaratmak için iş üretir.
Eğer Graeber haklıysa, yapay zekânın kitlesel işsizliğe yol açması konusunda endişelenmemize gerek yok—çünkü toplum, insanları meşgul etmek için daha fazla “boş iş” icat edecek. Graeber’e göre hiçbir ihtiyacı karşılamayan yeni işler zaten yaratılmaya devam ediyor. Belki de asıl endişe duymamız gereken şey, bu artan illüzyon, tatminsizlik ve anlamsızlık hissi olabilir.
Bu biraz alaycı gelebilir, ancak eğer Graeber’in tezi doğruysa, insanlık gerçekten anlamlı olsun ya da olmasın, yeni işler yaratma konusunda etkileyici bir yeteneğe sahip. Yapay zekâ nedeniyle bazı işler yok olursa, muhtemelen yerlerine yeni işler icat edeceğiz—belki de gerçek ihtiyaçlardan daha da kopuk olanlar. Eğer istihdam gerçekten insan ihtiyaçlarına göre şekillenseydi, Keynes’in tahmini gerçekleşir ve insanlar daha fazla boş zamana sahip olurdu—çünkü dinlenmek ve hayatın tadını çıkarmak gerçek ihtiyaçlar.
Notlar:
David Graeber (1961–2020) ünlü bir antropolog, sosyal teorisyen ve aktivistti. Kapitalizme yönelik keskin eleştirileri ve toplumsal yapılar ile iş, değer ve özgürlük kavramları üzerine analizleriyle tanınır.